26 Aralık 2008 Cuma

düzeltme..

şarkının adı ülkem benim' miş.. bindik bi alamete albümünden..

memleketim..

az önce memleketimde dolandım.. tavaf ettim bir saat içinde tüm çarşısını.. aidiyetsizlik yarama tampon olması bir yana kulağımda cem karaca'nın memleketim şarkısının yüksek tondan zurnalarıyla karlı manzaralar yüreğimi de soğuttu. torbalar vardı elimde yorulmuştum.. kollarım da ağrımıştı ama mutlu oldum..içime çektim tertemiz memleket havasını.. baktım egsoz dumanı ve karbonmonoksit kirlenmesi gelmedi hiç akciğerlerime.. tekrar mutlu olup bir daha, daha kuvvetli çektim içime havayı.. yalnızlığımdan gurur duydum.. kendimden durur duydum.. ah yalnız olmasaydım da dedim içimden ama benim yalnmızlığımı giderecek paylaşacak bir babayiğit henüz çıkmadı karşıma dedim.. ya bir yerlerde ya da bir yerlerde yok..naapalım memleketim şarkısını dinleyelim cem karaca'dan..

11 Kasım 2008 Salı

'Sen şehrim kadar güzelsin şehrim senin kadar acılı'.

Önce iptal oldum. Okuyunca inanamadım. Piraye'nin resimlerini görünce hepten kalakaldım. Zamanımızın herşeyi görüntü ile bir düşünen insan yapısından nasibini az da olsa almış olarak bir adamın hele ki Nazım gibi bir adamın isminin heybetinden dolayı Piraye'nin de Monica Belluci'nin o yıllardaki Türkiye şubesi olması gerektiğini sanmıştım. Oysa ki nasıl yanılmışım. Her iki fikrimde de. Nazım'ın heybeti bir kadının dışını sevmekten ileri gelseydi eğer zaten şu anda onun adını anarak böyle birşeyler yazıyor olmazdım. Okuduğum anda beni iptal eden 'Karıcığım' diye başlayan dizeler olmazdı aşağıda.
Anlayamadım. Bir erkek tarafından sevilmeyi, öylesine sevilmeyi hayal edemedim. Hele ki 'karıcığı' olduğunuz bir erkek.. Çünkü erkekler sevgili modundayken sevgilerini belli edebiliyorlar diye biliyoruz hep. Ya da ben öyle biliyorum. Ben hiçbirşey bilmiyorum.
Herşey Cem Karaca dinlerken oldu. Önce 'Şimdi artık sen de herkes gibisin' dizelerinin Usta'ya ait olduğunu öğrendim. Evet itiraf ediyorum yeni öğrendim. Ama besteleyen de öyle bi bestelemiş ki.. Sonra 'Ben bir ceviz ağacıyım'ı dinlerken bu 'yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var' dizesi olsa olsa yine Usta'ya ait olsa gerek dedim. Google'a yazdığımda çıkan manzara beni şaşırtmadı.
Evet tüm şiilerini okumadım. Hatta çoğunu okumadım. Bir arkadaşım şöyle demişti zamanında: ' Ben de her Türk genci gibi kısa dönem solculuğumu lise çağında yapıp bitirdim'. Gülmüştük. Benimki ne kısa dönem, ne solculuk, nede lise çağı.
Az önce hayatını okudum Usta'nın ilk defa. Mavi Gözlü Dev'i izlemiştim ama aklımda daracık bir hapishane odasında daktilosunun başında hastalıklı bir şekilde yazılar yazan bi adamdan başka birşey kalmamıştı. Halbuki Türkiye'den ayrıldıktan sonra yaptıklarını okuyunca ne kadar az aydınlatılmış olduğunu anlıyor insan.
Kendisinin de dediği gibi otuzunda asılmasını, kırk sekizinde ise barış madalyası vermek isteyen ve hatta veren zihniyetlerarası yolculuğunu; yazılarının otuz kırk dilde basılmasına rağmen 'Türkiyem'de türkçemle yasak' demesinin hüznünü hiç bilemeyeceğiz herhalde.
Daha bilemediğimiz neler var acaba?

Yorumsuz..

Karıcığım,
Hasretliğin on ikinci yılı bu
on ikinci yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
şehrim senin kadar acılı.
İşte bu kadar karıcığım. İstersen cevap verme.
Kocan

N.H.R.